1. Kronik graft-versus-host hastalığı (GVHD) nedir?
Kronik graft-versus-host hastalığı (GVHD), bağışıklık sisteminin düzensiz çalışması sonucu ortaya çıkan multisistemik bir hastalıktır. Allojenik kök hücre nakli (allo SCT) sonrası gelişir ve organlarda iltihaplanma ve fibrozise yol açarak kalıcı organ disfonksiyonuna neden olur. Yaygın olarak görüldüğünde, morbidite ve mortaliteyi artırarak kök hücre naklinin başarısını olumsuz etkileyebilir [1].
Çeşitli çalışmalarda kronik GVHD’nin görülme sıklığı değişkenlik gösterse de, yaklaşık olarak allo SCT hastalarının %30–50’sinde geliştiği bilinmektedir. Hastaların %30’unda kronik GVHD öncesinde akut GVHD bulunmaz ve hastalık de novo olarak ortaya çıkar [2].
Kronik GVHD, ilk olarak allojenik kök hücre nakli yapılan ve hayatta kalan hastalarda kilo kaybı sendromu (wasting syndrome) olarak tanımlanmıştır [3]. Ulusal Sağlık Enstitüleri'ne (NIH) [4] göre, kronik GVHD teşhisi için allojenik kök hücre nakli (allo SCT) sonrası belirli bir zaman dilimi gerekmemektedir. Tanı tamamen, bir veya birden fazla organı etkileyebilen kollajen vasküler hastalıklara benzeyen klinik bulgulara dayanmaktadır.
Kronik GVHD'nin en sık etkilediği organlar şunlardır:
Kronik GVHD geliştiren hastaların yaklaşık %50’si, nakil sonrası 6 ay içinde teşhis edilir, geri kalan hastalar ise genellikle 2 yıl içinde hastalığı geliştirir.
2. Kronik GVHD’nin Patofizyolojisi Nedir?
Akut GVHD, greft ile birlikte verilen alloreaktif donör T hücrelerinin neden olduğu bir durumdur. Buna karşılık, kronik GVHD, nakil sonrası donör kök hücrelerinden gelişen ve timusta olgunlaşarak negatif seçimden kaçan otokreaktif T hücrelerinden (alloreaktif olmayan) kaynaklanır [5].
Kronik GVHD’nin patofizyolojisini anlamak için, timusta normal T hücre gelişiminin nasıl gerçekleştiği, normal T hücrelerinin nasıl otoreaktif hale geldiği [6] ve özellikle otoimmün düzenleyici (AIRE) genini eksprese eden timik medulla epitel hücrelerinde (mTEC’ler) meydana gelen defektlerin otoreaktif T hücrelerinin oluşumuna nasıl yol açtığını anlamak önemlidir [6–8]. Bu süreç, Omenn sendromunun gelişimine benzer şekilde işler.
Kök hücre nakli sonrası T hücre iyileşmesi iki ana mekanizma ile sağlanır:
Nakil sonrası gelişen kronik GVHD, timusa bağımlı yeni T hücre gelişim yolunun bozulması ile ilişkilidir. Allo SCT sonrası kronik GVHD gelişimi şu süreçleri içerir:
(a) Başlangıçta, graft içindeki alloreaktif donör T hücreleri timus hasarına yol açar.
(b) Normalde, timik medulla epitel hücreleri (mTEC’ler) T hücrelerinin gelişiminde kritik bir rol oynar.
(c) Kronik GVHD’de spesifik olarak etkilenen antijenler ve organlar şunlardır:
(d) Pediatrik hastalar, kronik GVHD’ye daha az yatkındır.
(e) Kronik GVHD gelişimine katkıda bulunan çeşitli faktörler:
(f) Nakil sonrası erken dönemde regülatör T hücrelerinin (T reg) verilmesi, akut GVHD’nin şiddetini ve görülme sıklığını azaltabilir.
(g) B lenfositleri de kronik GVHD patogenezinde rol oynar.
(h) Kronik GVHD, akut GVHD olmadan gelişebilir, ancak çoğu durumda akut GVHD sonrasında ortaya çıkar.
3. Kronik GVHD’nin Gelişim Evreleri Nelerdir?
Kronik GVHD’nin gelişimi üç aşamadan oluşur [20]:
Evre 1 – İnflamasyon ve Doku Hasarı
Evre 2 – Bağışıklık Sisteminin Düzeninin Bozulması
Evre 3 – Anormal Doku Onarımı ve Fibrozis
Kronik GVHD'nin Önlenmesi ve Şiddetinin Azaltılması İçin Stratejiler
Kronik GVHD’nin patofizyolojisini anlamak, hastalığın önlenmesi ve tedavi stratejilerinin geliştirilmesi açısından önemlidir. Bu stratejiler şunlardır [20]:
(a) Alloreaktif T hücrelerinin inhibisyonu
(b) Timus fonksiyonunun korunması veya onarılması
(c) Regülatör T hücrelerinin (T reg) fonksiyonlarının ve sayısının artırılması
(d) Düzensiz inflamasyon ve onarım mekanizmalarının inhibe edilmesi
4. GVHD’de Dendritik Hücrelerin Rolü Nedir?
5. Kronik GVHD Hangi Organları Etkiler?
Kronik GVHD, akut GVHD’yi takiben gelişebileceği gibi, akut GVHD olmadan (de-novo) da ortaya çıkabilir.
Klinik belirtileri, skleroderma ve Sjögren sendromu gibi otoimmün hastalıkların belirtilerine benzerdir [7, 19, 22].
Kronik GVHD’nin en sık etkilediği organlar şunlardır:
Kronik GVHD hastaları, hastalık çözülene kadar bağışıklık sistemleri tam olarak işlev göremez (immün yetkinlik kazanamaz).
6. Akut GVHD Nasıl Kronik GVHD’ye Yol Açar?
Akut GVHD, kronik GVHD’nin gelişimine neden olabilir [6].
Kemik iliğine yerleşen kök hücreler, progenitör T hücrelerini oluşturur. Bu hücreler timusa göç ederek olgunlaşır ve kendine ait antijenleri tanımayı ve kendine ait olan ile olmayanı ayırt etmeyi öğrenir.
Timus, kemik iliğinden gelen progenitör T hücrelerini alan birincil organdır. Bu progenitör T hücreleri timusta olgunlaşma sürecinden geçerken, vücuttaki tüm antijenlere tek bir yerde (timusun medulla bölgesinde) maruz kalır.Böylece timustan periferik dolaşıma çıkan T hücreleri, bu antijenleri tanıyarak kendi dokularına karşı tepki vermez [6].
Kendine ait dokulara tepki veren (oto-reaktif) T hücreleri, normalde timusta yok edilir ve dolaşıma katılarak kendi dokularına zarar vermeleri engellenir.
Ancak donör greftindeki olgun T hücreleri akut GVHD’ye neden olur ve aynı zamanda timusun medulla hücrelerine zarar verir. Timusun temel görevi, T hücrelerine kendine ait olanı tanımayı öğretmektir [6]. Ancak timus hasar gördüğünde, bu işlevini yerine getiremez ve eğitilmemiş oto-reaktif T hücreleri dolaşıma salınır. Bu hücreler periferik dokulara ulaşıp saldırarak, otoimmün benzeri bir hastalık olan kronik GVHD’ye neden olur.
Akut GVHD, timusu hasara uğratarak T hücre üretimini ciddi şekilde bozar [24].
Akut GVHD’de konak timik epitel hücreleri (TEC’ler), donör kaynaklı olgun T hücreleri tarafından zarar görür, bu da timusta T hücre olgunlaşmasını sınırlar [25].
Kemoterapi ve akut GVHD nedeniyle AIRE genini eksprese eden medulla TEC’lerinin kademeli olarak kaybı, timus bağımlı regülatör T hücre (T reg) gelişiminin bozulması, akut GVHD’nin kronik GVHD’ye dönüşmesine neden olur [26].
7. Alloimmünite Otoimmüniteye Yol Açabilir mi?
Akut GVHD zemininde gelişen kronik GVHD, alloimmünitenin otoimmüniteye yol açmasının bir örneğidir.
Kök hücre greftinde bulunan alloimmün donör T hücreleri, konak doku antijenlerini yabancı olarak algılar ve bunlara karşı bir alloimmün yanıt oluşturarak akut GVHD’nin gelişmesine neden olur.
Ancak timus da konağa ait olduğu için, donör T hücreleri timusu hedef alarak ona zarar verir ve timik GVHD’ye neden olur [10].
Timus, gelişmekte olan T hücrelerine kendine ait olan ile yabancı olanı ayırt etmeyi öğreten kritik bir organdır.
Ancak timus hasar gördüğünde, gelişen naif T hücreleri kendine ait olan ile yabancı olanı ayırt edemez.
Timusun cerrahi olarak çıkarılmasının (timmektomi), kronik GVHD gelişimini önlediği gösterilmiştir.
8. Kök Hücre Nakli Sonrası T Hücre Yenilenmesinde Timusun Rolü Nedir?
Timus, T hücre programlamasının ana kontrol mekanizmasıdır ve T hücrelerinin kendine ait olan ile olmayanı tanımasını ve nasıl tepki vereceğini belirler.
Progenitör T hücreleri, kemik iliğinden timusa girerek kendine ait olan ve olmayan antijenleri ayırt etmeyi öğrenir ve ardından timustan çıkıp periferik dokulara ulaşır [6].
Başarılı bir allojenik kök hücre nakli (allo SCT), allojenik antijenlere karşı belirli bir düzeyde immün tolerans gelişmesini gerektirir ve naklin olumlu sonuçlanması, konak bağışıklık sisteminin tamamen yeniden yapılandırılmasına bağlıdır.
İmmün toleransın sağlanması:
Merkezi tolerans timus tarafından, periferik tolerans ise T reg hücreleri tarafından korunur.
Allo SCT sonrası hazırlık rejimleri ve akut GVHD nedeniyle timusun hasar görmesi, merkezi tolerans mekanizmalarının bozulmasına yol açar [6].
T hücre bağışıklığının doğumdan sonra gelişiminde timusun rolü iyi bilinmektedir ve aynı prensip, allo SCT sonrası timus hasar gördüğünde de geçerlidir [28].
Normalde, kendine tepki veren T hücreleri (self-reaktif T hücreleri) timusta yok edilir ve bu, T hücre gelişimi sırasında ana tolerans mekanizmasını oluşturur [29].
Bu nedenle, timus otoimmünitenin önlenmesinde çok önemli bir rol oynar ve timusta olgunlaşan T hücrelerinin yalnızca %1-2’si, naif T hücreleri olarak periferik dolaşıma ulaşır [29,30].
Kök Hücre Nakli Sonrası T Hücre Gelişim Yolları
Kök hücre nakli sonrası T hücre gelişimi iki ana yol üzerinden gerçekleşir:
Naif T hücreleri timusta gelişirken, T hücre reseptör eksizyon halkaları (TRECs) adı verilen DNA yapıları yan ürün olarak açığa çıkar.
T Hücrelerinden Arındırılmış Greftler ve Kronik GVHD
T hücrelerinden arındırılmış greftlerde donör T hücreleri bulunmaz, bu nedenle timusa bağımsız T hücre genişlemesi (periferik genişleme) gerçekleşmez.
Ancak, nakledilen kök hücreler lenfoid progenitör hücreler üretebilir ve bunlar timusa göç ederek olgunlaşabilir ve naif T hücreleri oluşturabilir (timusa bağlı yol).
Her ne kadar T hücrelerinden arındırılmış allojenik kök hücre nakli GVHD’yi önlemenin en etkili yolu olsa da, bu yöntem bağışıklık sisteminin yeniden yapılandırılmasını zorlaştırır ve şu riskleri artırır:
9. Kronik GVHD’nin Oluşumunda Yer Alan Mekanizmalar Nelerdir?
10. Kronik GVHD Nasıl Teşhis Edilir?
Kronik GVHD teşhisi, klinik ve histolojik bulguların değerlendirilmesini gerektirir. Bu bulgular "tanısal" veya "ayırt edici" olarak sınıflandırılır [40].
Bu nedenle, tanısal belirtiler varsa biyopsi gerekmez, ancak ayırt edici belirtiler için ilgili organdan alınan biyopsi ile doğrulama gereklidir.
Kronik GVHD teşhisi için en az bir tanısal bulgu veya aynı ya da farklı bir organda en az bir ayırt edici bulgu bulunmalıdır [40].
Kronik GVHD'nin global skoru, aşağıdaki sekiz organın değerlendirilmesiyle hesaplanır [1]:
11. Bronşiolitis Obliterans Sendromu Nasıl Teşhis Edilir?
Bronşiolitis obliterans, kronik GVHD’nin akciğer belirtilerini tanımlamak için kullanılan bir terimdir. Bronşiolitis obliterans için yapılan incelemeler, solunum fonksiyon testi (PFT) ve göğüs bölgesinin ekspiratuar BT taramasını içerir. Daha önce bronşiolitis obliterans sendromunun teşhisi için akciğer biyopsisi gerekli olarak kabul edilmekteydi, ancak biyopsi ile ilişkili komplikasyonlar nedeniyle artık PFT'nin teşhis için yeterli olduğu düşünülmektedir [42].
Bronşiolitis obliterans, yeni başlangıçlı obstrüktif akciğer semptomlarıyla ortaya çıkar. Pulmoner fonksiyonun restriktif anormallikleri, bronşiolitis obliteransın bir özelliği değildir; ancak, GVHD nedeniyle göğüs duvarında gelişen skleroza bağlı olarak ikincil olarak gelişebilir [43]. Hastalar başlangıçta asemptomatik olabilir, ancak zamanla efor sırasında nefes darlığı, öksürük veya hırıltılı solunum (wheezing) gelişebilir.
Bronşiolitis obliterans sendromunda tipik olarak bulunan ve tanıya yardımcı olan özellikler şunlardır [43]:
(a) FEV1/VC < 0.70
(b) FEV1 < %75 (beklenen değerin altında) ve 2 yıldan kısa sürede ≥ %10 azalma; FEV1 değeri, albuterol ile %75’in üzerine çıkmamalıdır.
(c) Solunum yolu enfeksiyonunun olmaması
(d) Ekspiratuar BT ile hava hapsi kanıtı veya yüksek çözünürlüklü göğüs BT'de küçük hava yolu kalınlaşması ya da bronşektazi varlığı
(e) PFT’de hava hapsi kanıtı (rezidüel hacmin (RV) beklenenin %120’sinden büyük olması)
Bronşiolitis obliterans sendromunun ilk basamak tedavisinde FAM rejimi kullanılır. FAM rejimi, şu ilaçları içerir [44]:
12. Kronik GVHD Nasıl Derecelendirilir?
Kronik GVHD, Ulusal Sağlık Enstitüleri (NIH) uzlaşı kriterlerine göre hafif, orta veya şiddetli olarak derecelendirilmelidir [40].
Kronik GVHD, 0-3 arası dört basamaklı bir ölçekle derecelendirilir:
Kronik GVHD ayrıca sınırlı (limited) veya yaygın (extensive) olarak da sınıflandırılabilir, ancak bu sınıflandırma bireysel organ tutulumunun şiddetini yansıtmaz.
13. Kronik GVHD'de Kötü Prognoz Faktörleri Nelerdir?
kötü prognoz ile ilişkilidir [45].
Kronik GVHD hastalarının yaklaşık %90'ı, nakilden sonraki ilk yıl içinde belirtiler göstermeye başlar [46].
14. Kronik GVHD İçin Risk Faktörleri Nelerdir?
Kronik GVHD gelişme riski ile ilişkili faktörler şunlardır:
Bu faktörler arasında önceden akut GVHD geçirmiş olmak, kronik GVHD gelişimi için en güçlü öngörücü faktördür. Nakil edilen greft içinde bulunan olgun donör T hücreleri, hem GVHD’yi hem de GVT’yi (greftin tümöre karşı etkisi) tetikler. T hücrelerinden arındırılmış (T hücreleri azaltılmış) nakillerde, hem GVHD hem de GVT etkisi azalır.
15. Kadından erkeğe haploidentik SCT neden daha fazla GVHD ile ilişkilidir?
Y kromozomu üzerinde kodlanan minör histouyumluluk antijenleri (mHA, H-Y antijenleri), kadın donör T lenfositleri tarafından tanınabilir ve bu durum, kadın donörden erkek alıcıya yapılan nakillerde GVHD riskinin ve nüks dışı ölümlerin artmasına neden olabilir [48].
Ayrıca, çok doğum yapmış (multiparite) kadın donörlerde, maternal alloimmünizasyon nedeniyle GVHD riskinin arttığı gösterilmiştir [49].
Ancak, H-Y antijenleri tümör hücrelerinde de eksprese edilebildiği için, bu artmış GVHD riski, aynı zamanda greftin lösemiye karşı (GVL) etkisini artırabilir ve nüks riskini azaltabilir.
16. 8/10 HLA uyumlu kardeş donör nakilleri, geleneksel nakil protokollerinde neden daha yüksek ret ve GVHD riski ile ilişkilidir ancak haploidentik SCT protokolleri kullanıldığında neden çok iyi sonuçlar verir?
Donör ve alıcı arasındaki HLA uyumsuzluğu arttıkça, geleneksel GVHD profilaksisi kullanılan allojenik SCT'de (allo SCT) GVHD riski artar ve sağkalım oranları düşer [50].
Ancak, haploidentik SCT'de (haplo SCT) kullanılan GVHD profilaksisi, yüksek derecede HLA uyumsuzluğu olmasına rağmen GVHD riskini azaltmaktadır. Kasamon ve arkadaşları [51], nakil sonrası siklofosfamid (PTCy) kullanıldığında, haplo SCT'de GVHD sonuçlarının kötüleşmediğini göstermiştir.
8/10 uyum, haplo uyum olarak kabul edilir. PTCy, miyeloablatif (BuCy bazlı) HLA uyumlu kardeş donör (MSD) veya eşleşmiş akraba olmayan donör (MUD) allo SCT sonrası tek ajan olarak GVHD profilaksisinde de etkili bulunmuştur [52].
Haplo SCT’de PTCy kullanıldığında, 8/10, 7/10, 6/10 veya 5/10 uyumlu nakillerin sonuçları birbirinden farklı olmamaktadır. Bu nedenle, donör seçiminde alıcı ve donör arasındaki uyumsuzluk derecesi bir belirleyici faktör olarak dikkate alınmaz [51].
17. Nötrofil yerleşimi (engraftment) nötrofillerin fonksiyonel iyileşmesini gösterir mi?
Kök hücre nakli (SCT) sonrası, nötrofiller iyileşen (yerleşen) ilk hücrelerdir ve genellikle erken engraftment (yerleşim) göstergesi olarak kabul edilir. Bu süreç genellikle 14 gün içinde gerçekleşir ancak 28 güne kadar uzayabilir. Ancak, nötrofillerin fonksiyonel olarak tam iyileşmesi daha uzun sürer ve kemotaksi, fagositoz ve bakteri öldürme gibi fonksiyonları ancak nakilden yaklaşık 2 ay sonra normal seviyelere ulaşır [53].
18. Nakil sonrası CD4:CD8 oranı nasıl etkilenir?
T hücreleri içeren bir nakil (T hücrelerini içeren greft) sonrası, başlangıçta timus-bağımsız bir donör kaynaklı olgun T hücre çoğalması gözlenir. Bu çoğalma, greft içinde bulunan CD8 T hücreleri tarafından gerçekleşir.
CD4 T hücreleri ise asıl olarak kök hücre yerleşimi sonrası timusta gelişerek oluşur. Bu süreç, CD8 hücrelerinin erken çoğalmasıyla birlikte CD4:CD8 oranında tersine bir değişime neden olur.
Bu nedenle, CD4:CD8 oranı, T hücre yenilenmesinin (repopülasyonunun) bir göstergesi olarak kullanılabilir. Bu T hücreleri akım sitometrisi (flow sitometri) ile incelenebilir [54].
19. Hafif kronik GVHD nasıl greftin tümöre karşı etkisini (GVT) sağlar?
Kronik GVHD’nin patofizyolojisi, hasarlı veya fonksiyon bozukluğu olan timustan gelişen oto-reaktif T hücrelerini içerir [6].
Hafif kronik GVHD, T hücrelerinin kendine ve kendine ait olmayan proteinlere karşı hafif otoimmünite geliştirdiğinin bir göstergesidir. Kanser hücreleri de bu tür antijenleri sergilediğinden, oto-reaktif ve allo-reaktif T hücreleri kanser hücrelerine saldırır.
Bu nedenle, hem akut hem de kronik GVHD, tümöre karşı bağışıklık yanıtı (GVT) sağlayabilir. Çalışmalar, uzun süre remisyon halinde kalan hastaların T hücrelerinin daha geniş bir çeşitliliğe sahip olduğunu, hastalığı tekrarlayanların ise daha sınırlı bir T hücre çeşitliliğine sahip olduğunu göstermiştir [55].
T hücre aracılı bağışıklık yanıtına dayalı GVT etkisi, GVHD ile ilişkilidir ve bu durum, kanserlere karşı T hücrelerinin kullanıldığı adoptif hücre tedavileriyle benzerlik gösterir.
20. Akut GVHD greftin tümöre karşı etkisini (GVT) sağlar mı?
Hem akut hem de kronik GVHD, greftin tümöre karşı (GVT) veya greftin lösemiye karşı (GVL) etkisini sağlayabilir.
21. Hangi tip GVHD, lösemiye karşı bağışıklık yanıtı (GVL) ile daha fazla ilişkilidir?
Hem akut hem de kronik GVHD, GVL etkisi sağlayabilir, ancak GVL etkisi kronik GVHD'de daha belirgindir[56].
Eşleşmemiş akraba donörden (MUD SCT) yapılan nakillerde görülen GVL etkisi, eşleşmiş kardeş donörden (MSD SCT) yapılan nakillerle benzerdir, bu da MUD yerine MSD naklinin daha avantajlı olduğunu göstermemektedir[58].
22. Kronik GVHD insidansı azalıyor mu?
Hayır, akut GVHD’yi önlemeye yönelik daha iyi yöntemler geliştirilmiş olmasına rağmen, kronik GVHD insidansında belirgin bir azalma görülmemektedir.
Kronik GVHD insidansının artmasının muhtemel nedenleri şunlardır [5, 59]:
23. Geç (late) akut GVHD nedir?
Akut GVHD’ye özgü belirtilerin 100. günden sonra ortaya çıkması “geç akut GVHD” olarak adlandırılır.
2014 NIH GVHD sınıflandırmasına göre, GVHD'nin zamanına bakılmaksızın, gelişen tablo "akut GVHD" olarak değerlendirilir.
Örneğin:
bu durumu geç akut GVHD olarak sınıflandırır [4].
Geç akut GVHD, RIC (az yoğunluklu) nakil protokolleri sonrası daha yaygın olarak görülür [60].