Prof.Dr.Engin
K E L K İ T L İ
İkinci allojenik hematopoietik kök hücre nakli (SCT2), akut miyeloid lösemi (AML) hastalarında ilk nakilden sonra nüks eden hastalıkları tedavi etmek için bir seçenek olarak değerlendirilmektedir. Ancak bu strateji, yüksek nakil ilişkili mortalite (NRM) ve sınırlı uzun dönem sağkalım oranları nedeniyle dikkatli bir şekilde ele alınmalıdır.
Bazarbachi ve arkadaşlarının (2020) çalışması, SCT2'den sonra 2 yıllık genel sağkalım (OS) oranının genç hastalar için %30'un üzerinde olduğunu göstermiştir. İyileşen sonuçlar, daha ileri yıllarda yapılan SCT2'nin etkinliğine, FLT3 mutasyonlu hastalarda hedefe yönelik tedavilerin kullanımına ve azaltılmış yoğunluklu rejimlerin (RIC) artan kullanımına bağlanmıştır.
Bejanyan ve arkadaşları (2015), SCT2'nin özellikle ilk nakilden sonra 6 ayın üzerinde remisyonda olan hastalar için faydalı olabileceğini belirtmiştir. Ancak, hastalık nüksü erken dönemde gerçekleşenlerde sağkalım oranları önemli ölçüde düşüktür. Çalışma ayrıca, kemoterapi ile desteklenen SCT2'nin daha uzun sağkalım sağlayabildiğini göstermiştir.
Shimoni ve arkadaşları (2019), SCT2 sırasında aynı donörün veya farklı uyumlu bir donörün kullanılmasının sonuçlar üzerinde belirgin bir fark yaratmadığını göstermiştir. Ancak haplo-identik donörlerden yapılan nakillerde daha yüksek NRM oranları rapor edilmiştir. Bu bulgu, güçlü bir graft-versus-leukemia (GVL) etkisine rağmen artan enfeksiyon ve GVHD oranlarına işaret etmektedir.
Schmid ve arkadaşları (2012), RIC kullanan hastalarda SCT2 sonrası 2 yıllık sağkalım oranını %14 olarak bildirmiştir. En iyi sonuçlar, nüks sırasında düşük lösemi yüküne sahip olan ve akut GVHD geliştirmeyen hastalarda görülmüştür.
Araştırmalar, SCT2'nin başarılı bir şekilde uygulanmasının, hastanın remisyonda olup olmamasına ve immünsüpresyonun erken azaltılmasına bağlı olduğunu vurgulamaktadır. Shimoni ve arkadaşları, SCT2'nin düşük yoğunluklu rejimlerle desteklendiğinde ve zamanında uygulandığında daha iyi sonuçlar sağladığını belirtmiştir.
İkinci allojenik nakil, dikkatli hasta seçimi ve risk faktörlerinin değerlendirilmesi durumunda AML'de etkili bir seçenek olabilir. Donör seçimi, hazırlık rejimi ve GVHD yönetimi stratejilerinin optimize edilmesi, sonuçları iyileştirebilir. Ancak bu yaklaşım, özellikle erken dönemde nüks eden veya kemoterapiye dirençli hastalarda sınırlı bir fayda sağlayabilir.