Prof.Dr.Engin
K E L K İ T L İ
LGLL tanısında amaç, reaktif LGL genişlemesi ile LGLL'yi ayırt etmektir. Reaktif poliklonal LGL genişlemesi, sitomegalovirüs, Epstein-Barr virüsü, HIV gibi çeşitli viral enfeksiyonlarda, splenektomi sonrası, organ veya kök hücre nakli sonrası görülebilir. Poliklonal LGL genişlemesi ayrıca hematolojik maligniteler ve otoimmün durumlarla birlikte de tanımlanmıştır.
Bu nedenle, LGLL tanısı iki zorunlu kritere dayanmaktadır:
LGL'ler kan yaymasında kolaylıkla tanımlanabilir. Bu büyük hücreler (15-20 μm), bol sitoplazma, azurofilik granüller ve olgun kromatinli böbrek şeklinde veya yuvarlak bir çekirdek ile karakterizedir. Normal bir ortamda, LGL'ler mononükleer hücrelerin %10 ila %15'ini, yani 0.21 × 109/L ila 0.29 × 109/L'sini temsil eder. Lösemik ve normal LGL'ler morfolojik olarak ayırt edilemez, bu nedenle LGLL şüphesi olduğunda fenotipik analizleri gerekli kılar. Normal lenfosit sayısı durumunda dikkatli olunması gerekir. Kan analizleri genellikle tanıyı doğrulamak için yeterlidir ve kemik iliği incelemesi yalnızca atipik prezentasyonlarda veya PRCA veya miyelodisplastik sendrom gibi ilişkili kafa karıştırıcı durumlarda önerilir. Bu inceleme, düşük (<1 × 109/L) LGL sayısı olan hastalarda tanıyı doğrulamak için özellikle yararlıdır.
LGLL vakalarının %85'inde CD3pos T fenotipine sahipken, CD3negCD56pos/CD16pos NK benzeri vakalar %15'ini temsil etmektedir. Çoğu durumda, lösemik T-LGL'ler terminal efektör bellek T-hücresi fenotipini (TCRαβposCD45posD8-posCD57posCD16posCD62Lneg) ve CD5'in anormal ekspresyonunu gösterir. CD4negCD8neg fenotipine sahip TCRγδ LGLL'ler vakaların yaklaşık %15'inde görülür.
T-LGLL:
T-LGLL tanısında klonlamanın kanıtı önemli bir adımdır. Akış sitometrisi ile TCR Vβ analizi, Vβ repertuarının ~%70'ini kapsayan ticari olarak temin edilebilen antikorlarla TCR klonlamasının bir vekil belirteci olarak kullanılabilir. Bununla birlikte, TCRγ geninin değişken çeşitlilik birleşme segmentlerinin korunmuş bölgesini hedef alan primerler kullanılarak polimeraz zincir reaksiyonu ile klonal yeniden düzenlenmesi altın standart olmaya devam etmektedir. TCRαβpos LGLL'de, TCRβ zincirinin sabit bölge 1'inin akış sitometrisine dayalı analizi yakın zamanda yüksek hassasiyetle ve TCR dizilemesiyle iyi korelasyonla geliştirilmiştir. Bununla birlikte, bu prosedür yaygın olarak bulunmamaktadır ve yüksek hassasiyeti, LGL tanı kriterlerini karşılamayan veya T-hücresi klonu belirsiz önemli varlık ile eşleşen hastalarda T-hücresi klonlarının tanımlanmasına yol açabilir. Benzer şekilde, klonlama, oldukça uzmanlaşmış laboratuvarlarda TCR repertuarının derinlemesine dizilenmesiyle değerlendirilebilir.
NK-LGLL:
Normal NK hücreleri, CD16 ve CD56 ekspresyonuna göre 2 ana fenotipe ayrılabilir. Aslında, CD56low CD16high NK hücreleri esas olarak sitotoksik özellikleriyle karakterize edilirken, CD56highCD16low NK hücreleri sitokin üreten hücrelerdir. NK-LGLL'de, lösemik hücreler genellikle şu fenotipi gösterir: CD2possCD3negCD3εpos TCRαβnegCD4negCD8posCD16highCD56low. Bununla birlikte, fenotipik analiz, normal ve lösemik NK hücreleri arasında kolay ayrım yapılmasına izin vermez. T-LGLL ile karşılaştırıldığında, NK T hücreleri TCR ifade etmediği için kronik NK-LGLL'de klonlama kanıtı elde etmek çok daha zordur. Kısıtlı bir KIR repertuarı, klonlamanın vekil belirteci olarak kullanılmıştır.
T-LGLL'ye benzer şekilde, NK varlığında yakın zamanda tekrarlayan mutasyonlar tanımlanmıştır ve her birinde ~%30 oranında STAT3, TET2 ve CCL22 mutasyonları gözlenmiştir. Otantik NK-LGLL'yi reaktif NK hücre proliferasyonundan ayırt etmek için yakın zamanda akış sitometrisi ile KIR repertuarı analizini ve moleküler analizi birleştiren bir NK klonlama skoru önerilmiştir.
LGLL tanısı, klinik bulguların, kan sayımlarının, morfolojik incelemenin ve klonlama değerlendirmesinin bir kombinasyonunu gerektiren karmaşık bir süreçtir. T-LGLL ve NK-LGLL'nin klonlamasını değerlendirmek için farklı yöntemler kullanılır. Reaktif LGL genişlemesinden LGLL'yi ayırt etmek, uygun tedaviyi belirlemek için çok önemlidir.
Kaynaklar, LGL lösemisi olan hastalarda en sık görülen otoimmün hastalığın romatoid artrit (RA) olduğunu belirtmektedir. [1, 2]
Kaynaklar, LGL lösemisi ve romatoid artrit arasında güçlü bir ilişki olduğunu göstermektedir. Bu ilişkinin altında yatan mekanizmalar henüz tam olarak anlaşılmamıştır, ancak bazı teoriler şunları içerir:
Kaynaklar ayrıca, Sjögren sendromu, rizomelik psödoartrit ve sınıflandırılmamış inflamatuar artrit gibi diğer otoimmün hastalıkların da LGL lösemisi ile ilişkili olabileceğini belirtmektedir. [1, 5-7] Ancak, bu durumlar RA'dan daha az sıklıkta görülür.
STAT3 mutasyonları, LGLL patogenezinde önemli bir rol oynar ve hem T-LGLL hem de NK-LGLL'de bulunur. Bu mutasyonlar, STAT3 sinyal yolunun sürekli aktivasyonuna yol açarak lösemik LGL hücrelerinin hayatta kalmasını, çoğalmasını ve sitotoksisitesini destekler.
STAT3 Sinyal Yolunun Aktivasyon Mekanizmaları:
STAT3 Mutasyonlarının Klinik Önemi:
STAT3 mutasyonları, daha agresif hastalık, daha şiddetli sitopeniler ve daha kötü prognozla ilişkilidir. Özellikle STAT3 D661Y mutasyonu makrositik anemi ile ilişkilidir.
Sonuç:
STAT3 sinyal yolunun sürekli aktivasyonu, LGLL patogenezinde önemli bir rol oynar. STAT3 aktivasyonu, kazanım-işlevi mutasyonları, sitokin modülasyonu ve epigenetik değişiklikler dahil olmak üzere çeşitli mekanizmalar yoluyla gerçekleşebilir. STAT3 mutasyonlarının varlığı, daha agresif hastalık ve daha kötü prognozla ilişkilidir.
LGLL, sıklıkla otoimmün bozukluklarla, özellikle de romatoid artrit (RA) ile ilişkilidir. Kaynaklar, LGLL hastalarında görülen otoimmün hastalıklar ile LGL klonları arasındaki etkileşimi açıklamak için çeşitli mekanizmaları ele almaktadır.
Otoimmün Bozuklukların Sıklığı:
LGLL Klonları ve Otoimmünitenin Gelişimi Arasındaki Potansiyel Bağlantılar:
Önemli Bulgular:
Sonuç:
LGLL ve otoimmün hastalıklar arasındaki ilişki karmaşıktır ve muhtemelen birden fazla faktörün bir araya gelmesiyle ortaya çıkar. Kronik antijen stimülasyonu, inflamatuar sitokinler ve STAT3 sinyal yolunun aktivasyonu, LGLL klonlarının otoimmünite gelişimine katkıda bulunabileceği potansiyel mekanizmalardır.
Kaynaklara göre, LGLL hastalarının tedavisinde kullanılan başlıca immünosüpresif ilaçlar şunlardır:
Bu ilaçlar genellikle tek başına kullanılır ve yanıt oranları %38 ile %75 arasında değişir [2].
İlaç Seçimi
Hangi ilacın kullanılacağı, hastanın bireysel özelliklerine ve altta yatan durumuna bağlıdır:
Tedavi Yanıtı ve Direnç
Kaynaklar ayrıca, LGLL tedavisinde JAK inhibitörleri, sitokin hedefleme ve hipometile edici ajanlar gibi yeni ve hedefe yönelik tedavilerin geliştirilmekte olduğunu belirtmektedir [4, 5].
LGLL, genellikle iyi huylu bir hastalık seyri gösterse de, hastaların yaklaşık yarısı sonunda semptomatik sitopeniler veya ilişkili otoimmün belirtiler nedeniyle tedaviye ihtiyaç duyar. Geleneksel tedaviler arasında siklofosfamid, metotreksat ve siklosporin gibi immünosüpresif ilaçlar yer almaktadır, ancak bunlar genellikle yan etkilere neden olur ve uzun vadeli hastalık kontrolünü sağlayamayabilir.
Son yıllarda, LGLL patogenezinde JAK-STAT sinyal yolunun rolünün daha iyi anlaşılması, bu yolu hedefleyen terapötik ajanların geliştirilmesine yol açmıştır. JAK inhibitörleri, JAK ailesindeki tirozin kinazları inhibe ederek STAT proteinlerinin fosforilasyonunu ve aktivasyonunu önler.
Ruxolitinib:
Ruxolitinib, JAK1 ve JAK2'yi inhibe eden bir JAK inhibitörüdür ve refrakter/relaps LGLL hastalarının tedavisinde umut vadeden sonuçlar göstermiştir. Kaynaklar, ruxolitinibin etkinliğini destekleyen birkaç çalışma sunmaktadır:
Bu sonuçlar, ruxolitinibin refrakter/relaps LGLL için en iyi ikinci basamak tedavi seçeneklerinden biri olarak kabul edilmesine yol açmıştır.
Tofacitinib:
Tofacitinib, JAK3'ü inhibe eden bir JAK inhibitörüdür ve RA ile ilişkili LGLL'li hastalarda kısmi etkinlik göstermiştir, ancak önemli toksisite ile birliktedir.
JAK İnhibitörlerinin Geleceği:
JAK inhibitörleri, LGLL tedavisinde umut vadeden bir gelişmeyi temsil etmektedir, ancak uzun vadeli etkinliklerini ve güvenliklerini değerlendirmek için daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır. Özellikle, JAK inhibitörlerinin diğer tedavilerle kombinasyon halinde optimal kullanımını belirlemek için çalışmalara ihtiyaç vardır.
Kaynaklarda, LGLL tedavisi için gelecekteki yönleri ele alan diğer önemli noktalar şunlardır:
Sonuç olarak, JAK inhibitörleri, LGLL tedavisi için umut vadeden bir yeni tedavi seçeneği sunmaktadır. Özellikle ruxolitinib, refrakter/relaps hastalıkta önemli etkinlik göstermiştir. Bununla birlikte, JAK inhibitörlerinin uzun vadeli etkinliğini ve güvenliğini ve diğer tedavilerle kombinasyon halinde optimal kullanımını belirlemek için daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır.